KARANFİL KOKULU AŞK YILLARIM

Gece, saat yarım. Anne tatlı uykusundan uyanıp hâlâ odasında ders çalışan liseli kızına
meyve yıkayıp götürür. Meyveyi masaya koyarken tatlı tatlı mırıldanır: ‘yeter kızım.
Yoruldun, istersen yat artık’. Birden bire gürler liseli kızımız: ´Yalnız bırak beni.
Dikkatimi dağıtma. Nasihat değil, beni anlayın yeter.’

En çok sevdiği küçük oğlundan ayrı kalmak zorundadır baba. Kendisi Hollanda’da, oğlu ise Türkiye’de okumaktadır.
Yaz tatillerini iple çeker. Bir yaz tatili oğlunu Hollanda’ya getirir. Genç delikanlının Hollanda’ya gelişinin ertesi
günü çarşıya çıkarlar babasıyla. Delikanlının gözü vitrindeki ayakkabılara takılr.
Bunu gören baba hemen oğlunun elinden tutar, dükkana doğru çeker. ‘Gel oğlum, sana beğendiğin
ayakkabıları alayım’ der. Birden bire gök gürler, şimşekler çakar. Baba nedenini anlayamadığı
büyük bir tepkiyle karşılaşır: ‘ben çocuk muyum ki sen bana ayakkabı alacaksın.
Ben her şeyime kendim karar veririm. Almam gerekirse kendim alırım.’ Sevinci ve özlemi kursağında kalır
babanın. Düş kırıklığıyla eve döner.

Sokaktaki yaşama olan güvensizlikten dolayı çocuklarının akşam gezilerine pek de sıcak bakmazlar anne ve babalar.
Gençler, anne ve babalarının bu endişelerini kendilerine karşı bir güvensizlik olarak niteleyip,
isyan bayrağını çekerler. Aile ortamı. Muharebe meydanına döner. Sırf bu yüzden hürriyetini evi terk etmekte
arayan gençlerimizin sayısı az değildir.

Gençlik çağlarının özellikleridir bunlar. On ikinci yaştan yirmi bir yaşına kadar uzanan bu çağ,
hızlı büyüme ve olgunlaşma çağıdır. Gençlik dönemi hayranlıkların, tutkuların
olduğu ve aşkın karanfil koktuğu yıllardır. Bir bardak suda fırtınaların
koparıldığı bir dönemdir. Genç, kendisiyle ve çevresiyle sürekli bir savaş içindedir.
Güç beğenir, çabuk tepki gösterir. Anne ve babasının düşüncelerini genellikle beğenmez; uyarılarına tepki gösterir.
Kurallardan sıkılır, evden çıkış ve eve dönüş saatlerine aldırmaz; dağınık ve savruk olur.
Ýlgileri artmıştır. Toplumsal olaylara, politikaya ilgi duyar. Kulaktan dolma ya da ödünç alınmış görüşleri savunur,
büyüklerle tartışmaya girer. Atalay Yörükoğlu’nun belirttiği gibi, gençlerdeki bu coşkuyu,
tedirginliği ve tutarsız davranışları en iyi tanımlayan terimi Türkçe´de buluyoruz: DELÝKANLıLıK.

Gençlerin bu ruhsal bunalımlarının bir nedeni, bir anlamı vardır tabii. Hızlı
beden gelişmesiyle birlikte gelen cinsel uyanış, genci hazırlıksız yakalamakta ve bunaltmaktadır.
Genç, birden bire bastıran bu kadar değişikliğe kendini uyduracak gücü bulamamaktadır,
çünkü bedensel büyüme hızlanmakta, ruhsal olgunlaşma ise geri kalmaktadır. Dengesi bozulan genç, işte bu yeni
duruma alışmaya çabalamaktadır. Bir taraftan büyümek için sabırsızlanmakta, diğer taraftan
çocuksu davranışlardan sıyrılamamaktadır (Atalay Yörükoğlu).

Bu çağ gencin yeni arayışlar içinde olduğu bir çağdır. Genç her şeyden önce kendini aramaktadır.
Bir kimlik kazanımı çabası içerisine girer. Kendi kimliğine kavuşabilmesi için ilk önce anne ve babasının
etkisinden sıyrılmaya çalışır. Bir kişiliği olduğuna kendini inandırmak için işe yadsımakla başlar.

Gençlik çağı bağımsızlık çağıdır. Topluma karışma çağıdır.
Genç evden kopar çevreye yönelir. Anne ve babasından boşalan o boşluğu yeni yakınlıklar ve ilişkiler kurarak doldurmak ister.
Kendi yaşıtları tarafından beğenilen ve aranan birisi olması onu sevindirir.
Saç yapısından, kot pantolonunun markasına kadar arkadaş çevresine uymaya çalışır.

Evde anne ve babasıyla çatışması çok olan bir gencin, arkadaşlarına kendini tümden
kaptırması olasılığı yüksektir. Başkalarının egemenliği altına girmesi,
onların komutasında kötü alışkanlıklara bulaşması o kadar da zor değildir.
Bu çalkantılı çağda gençlerde bir çok olumlu gelişmeler de gözlenir: düşünme yeteneğinde önemli bir sıçrama olur.
Soyut duşünme gücü artar, ilgi alanı genişler. Ýleride seçeceği mesleğe eğilir.
Ödünç ve kulaktan dolma fikirler yavaş yavaş kaybolur, kendine has düşünceler gelişir.
Hiç bir şeyi beğenmez tutumu giderek eleştiriye ve yoruma açık hâle dönüşür. Duygu ve düşüncelerini inançla savunur.

Bu devreyi gençler ve anne-baba en kolay şekilde nasıl atlatabilirler? Ailede sürekli ve barışık
bir diyaloğun olması oldukça önemlidir. Dayatmalar yerine uzlaşıcı bir tutum sergilenmelidir.
Gencin anlaşılıyor olması ona verilebilecek en iyi destektir. Özellikle Hollanda ortamında bu çok önemlidir.
Sokakta zaten anlaşılamayan genç, evde kendi en yakınları tarafından da anlaşılmazsa bunalıma sürüklenebilir.
Anne ve babanın amacı, şartlar ne olursa olsun çocuğunu kazanmak olmalıdır.

Aile ortamının barışık olması, gencin bu buhranlı dönemi kolayca atlatabilmesi,
ailedeki eğitimle yakınen ilgilidir. Eğitim konusundaki literatürlerde yedi türlü eğitim sitilinden bahsedilir.
Bunlardan önemli dört tanesi aşağıda şematik olarak verilmişlerdir.

– Eğitim sitilleri Özellikleri –

Otokratik eğitim

Yetişkinlerin, anne ve babaların çocukları üzerinde mutlak hâkimiyeti söz konusudur.
şartsız itaat etme zorunluluğu vardır. Annenin ve babanın dediği olur. Her konuda onların izni gereklidir.

Otoriter eğitim

Ailede çocuklara da söz hakkı verilir, fakat kararları anne ve baba alır. Yâni seçim hakkınız yok,
fakat demokrasi olsun diye konuşabilirsiniz türünden bir yaklaşım

Demokratik eğitim.

Anne ve baba daha ziyade kılvuz durumundadırlar. Arkadaşça bir yaklaşım söz konusudur. Ailedeki her bireyin aynı
derecede söz hakkı vardır. Her şey oturulup konuşulur ve kararlar birlikte alınır.

Laissez-faire eğitim

Genç kendi davranışlarıyla ilgili kararları çoğunlukla kendisi alır. Anne ve babayı bazan dinlemekle beraber,
çoğunlukla bildiğini okur. Aile üyelerinin ne klavuz anlamında ne de benim dediğim olur türünden herhangi bir rolleri de yoktur.
Kurallar günlük veya saatliktir. Bunlara uyum konusunda tutarsız bir yol izlenir. Burada artık sağlıklı
bir diyalogdan bahsetmek güçtür. Kısacası, biraz başı boş ve kendi başına buyruk…

Bizim ailelerde otokratik eğitim şekli artık yok denecek kadar azdır. Genelde otoriter ve/veya
laissez-faire eğitim şekli hâkimdir. Demokratik eğitimin hâkim olduğu aile sayısı da gün geçtikçe artıyor.
Demokratik bir aile ortamında yetişen gençlerin bu buhranlı dönemi daha kolay atlatabildikleri
muhakkaktır. Ergenlik çağındaki gençlerin en fazla ihtiyaç duydukları gözüküyor olmalarıdır.
Onu ailenin çocuğu olarak görme yerine, olgun bir bireyi olarak görmek, her konuda onun düşüncelerine de baş
vurmak, ona gözüküyor olduğu hissini vermek açısından önemlidir.

Gençlerin sorunları konusunda yalnızca aileleri sorumlu tutmak da yanlıştır.
Genç, evin dışında kabul gördüğü, yeterli anlaşılabildiği ölçüde kendisiyle barışık
olacak ve bu barışçı tutumunu aile ortamına da yansıtacaktır. Ýşte çevrede kabul görme açısından
gelişmiş bir dilin (Hollandaca ve Türkçe) önemi oldukça büyüktür.

şartlar ne olursa olsun, kollarınızı uzatıp, kapınımızı açık tutalım çocuklarımız için.
Sürekli yanlış arama yerine, öz eleştiri yapmanın ve affedebilmenin büyüklüğünü kendimize yakıştıralım.
Korkup paniğe kapılma yerine, cesaretli olup her şeyi daha iyi görme ve analiz edebilme yolunu seçelim.