DİL KİRLENMESİ

Geçenlerde, Volkskrant´ta “Hollandaca´nın İngilizceleştirilmesi” başlıklı bir yazı vardı.
Hollanda Basını´nı izleyenler hatırlayacaklardır. Hollanda’da bilimsel eğitimin
tamamen İngilizce olması konusunda bundan önceki Eğitim Bakanı Sayın Ritzen´in bir atağı
olmuştu. O tartışma günümüzde hâlâ güncelliğini koruyor. Söz konusu yazıda İngilizce sözcüklerin
Felemenkçe´yi gitgide işgal etmesi ve belki de giderek Felemenkçe´in küçük bir grubun dili pozisyonuna düşürmesi
olasılığı vurgulanmaktaydı.

Aynı hafta içerisinde eğitim fakültesinde Atheneum ve Gymnasium çıkışlı
üçüncü sınıf öğrencilerine kaynaşık kültür konulu dersim vardı.
Gazetedeki tartışmayı gündeme getirerek öğrencileri konu üzerinde tartıştırdım.
Genelde olaya oldukça soğukkanlı yaklaştıklarını gözlemledim. Hatta bazıları,
İngilizce´yi içinde yaşadığımız bilgi çağının, dünyayı kuşatan bir
medeniyetin evrensel dili olarak görüyorlardı. Örneğin, bilgisayar terimlerinin başka bir dilde tam
karşılıklarının bulunmasının oldukça güç olduğunu söylüyorlardı.
Bizdeki gibi her gelişimin önüne siper olarak çıkan ‘milli’ sözcüğünü bir kere dahi olsun duymadım.
Milli sınırlar, milli dilimiz, milli kültürümüz vb. konuşulmuyor buralarda. Bence bizler belirli
kavramları alabildiğine kutsallaştırmışız. Milli kalma uğruna, dünyayı
kuşatan bir medeniyet karşısında kendisini izole eden bir kültür nasıl gelişebilir?

Uygarlığın gelişimine açık olan ve onu kendi bünyesinde sindirebilen bir kültür dinamik kalır.
Kültürdeki bu dinamiklik aynı şekilde dile de yansır. Bazı sözcükler güncelliğini kaybeder,
yok olup gider; onların yerini başka sözcükler alır.

Üreten kültür aynı zamanda dilini de geliştirir. Kültürün bir çok tanımı yapılmıştır.
Bütün tanımların içerisinde, maddi ve manevi değerlerin üretilmesi yeralır. Kültür üretir ve ürettiğine de bir ad koyar.
Eğer üretilen bir değer milli sınırları aşıp insanlığa mal olmuşsa, o değerle birlikte
onun adı da aynı şekilde çeşitli dillerde yerini alır. Bunların bir kısmı başka bir dilde
karşıtını bulsa da, büyük bir çoğunluğu aynen kalmak zorundadır. Aksi halde dilde zorlama olur ki,
bu da gerek anlam yönünden gerekse melodik yapısı itibariyle dili zorlar.

Bakınız, bunun bir örneğini 2000 yılının Eylül ayında Erzurum´da yapılan ıX.
Ulusal Eğitim Kongresi´nde yaşadım. Eğitimin temel taşlarından olan iki sözcüğü örnek vereyim:
feedback ve reflection sözcükleri İngilizce terimlerdir. Reflection sözcüğü yansıma ve feedback sözcüğü de
geri besin olarak Türkçe´ye çevrilmiş. Yorumu eğitimcilere bırakıyorum.

Cumhuriyet Gazetesi’nin 20 Aralık Perşembe sayısında Nebi Ceylan´ın yazdığı
gibi (…) bilimin, teknolojinin, yaşam biçimlerinin yaygınlaşan ortaklığı, bir takım
kavramları da ortak sözcüklerle karşılamayı dayatır. Komşuluklarda, uluslararası ilişkilerde
bu gerçeklik daha da yoğun yaşanır. Gitgide küçülen dünyamızda bu tür ilişkilerin kaçınılmaz
olduğu göz önünde tutulursa ve bu kapsamda kültürlerarası bir etkileşim gerçeği kabul edilirse,
dildeki değişimin önüne geçmek zaten sözkonusu olamaz.

Geçen yıl, Hollanda´da, Volkskrant Gazetesi´nde çeşitli gruplardan gençler kendi aralarında günlük iletişim
dili olarak kullandıkları dilden örnek sözcükler verilmişti. Çeşitli dillerden sözcüklerin bulunduğu
yepyeni bir dil. Bu, ilk etapta uç bir örnek olarak gözükse bile, bunun arkasında yatan sosyal bir gerçek vardır.
O da kültürlerin ve dillerin birbirlerinden etkilenmeleridir. Bu tür etkileşim, dili yozlaştırmayacaksa, alınan
sözcükler dilin morfolojik yapısına uygun ve melodik özelliğini bozmayacaksa neden olmasın? Açınız
Türkçe sözlüğü ve bakınız. M harfi ile ve H harfi ile başlayan sözcüklerin bir çoğu yabancı sözcüktür.
Ya Arapçadır ya da Farsçadır. Bunlar genellikle ?slamiyet’in kabul edilmesiyle birlikte dilimize yerleşmiş sözcüklerdir.
Halkın anladığı, benimsediği ve kullandığı sözcükler, kaynağı ne olursa olsun bir dil için
geçerli olan yaşam ve evrim sürecine bırakılmalıdır.

Tabii ki bazı insanların kendilerine entellektüel bir hava vermek amacıyla uzlaşma sözcüğü yerine consensus
sözcüğünü kullanmalarını yadırgarım. Aynı şekilde, online sözcüğünü türkçeleştirmek,
başka bir deyimle millileştirmek için, çizi üstü gibi saçma sapan sözcükler türetilmesine de karşıyım.

Kanım odur ki, ne sende yok olanı alma konusunda tutuculuk ne de halkın anlayıp kullandığını
bir başka dilden sözcük alıp onun yerine oturtma hevesi doğrudur. Kültür, bir düşünce ve dil ürünüdür.
Düşünüp üretebildiğiniz ölçüde dilinizi de geliştirirsiniz. Bu süreç dilde doğal bir evrim olmalıdır.